Prostat kanseri ameliyatı gelişen teknolojiyle önce laparoskopik cerrahi sonrasında robot yardımlı laparoskopik cerrahi teknikleriyle kapalı olarak yapılmaya başlanmıştır. Laparoskopik prostat ameliyatı prostat kanseri tedavisinde en çok tercih edilen ve başarıyla uygulanan tedavi şekli radikal prostatektomi ameliyatıdır. Hem laparoskopik hem de robotik cerrahi ile yapılan radikal prostatektomi ameliyatının açık cerrahi yönteme göre hasta için öne çıkan avantajları mevcuttur:
Robotik prostat kanseri ameliyatı bize önemli bir avantaj sunuyor. Nasıl? Prostat, idrar tutabilmeyi mümkün kılan kas yapıları ve sertleşmeyi sağlayan sinir dokularına komşu bir organdır. Prostat kanseri ameliyatını yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli konu prostatın tümörlü kısmını çıkarırken geride kanserli doku bırakmamak ve komşu dokuların sağladığı önemli becerilere (idrar tutma ve sertleşme) zarar vermemektir. Robotik cerrahinin sahip olduğu gelişmiş teknoloji sayesinde cerrah hem kanserli dokuyu tamamen çıkarabilir hem de komşu dokulara daha az zarar verme riskiyle ameliyatı gerçekleştirebilir.
Robotik cerrahi ameliyatları bir üroloji uzmanı ve hasta başında bulunan asistan tarafından yapılır. Cerrahlardan biri robotun konsol kısmında bulunur ve ameliyatı gerçekleştirir. Asistan ise konsol başındaki cerrahın yönetimindeki robotla birlikte hastanın yanında yer alır. Robot toplam dört kola sahiptir. Kollardan biri kamera diğer üçü ise cerrahi enstrümanlardır. Bu kollar hastanın göbek bölgesinde yapılan çok küçük kesilerden (8-10 mm – yaklaşık bir nohut tanesi kadar) içeri yerleştirilir. Nihayetinde cerrah, robot yardımıyla tümörlü prostat dokusunu keser ve özel bir paketin içine koyarak dışarı çıkarır. Bu işlem sırasında kesilerden bir tanesinin hafifçe büyütülmesi gerekir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi robotik prostatektomi ameliyatında cerrah hastanın organ ve dokularını yaklaşık 10 kat daha büyük görür. Bu da sağlıklı dokulara daha az zarar verme riski anlamına gelir. Sonuçta uygun hastalarda, cinsel fonksiyonu sağlayan sinir dokularının zarar görme ihtimali minimize edilerek hastalar daha erken cinsel hayata dönebilecektir.
Sadece prostat kanseri ameliyatında değil, birçok cerrahi işlemde net bir süre vermek pek mümkün değildir. Tümörün boyutu, konumu, hastanın kilosu ve varsa ameliyat geçmişi önemli ayrıntılardır. Ayrıca, cerrah ve ekibinin tecrübesi de ameliyat süresini belirleyen diğer bir kritik faktördür. Ancak yine de bir rakam vermek gerekirse geçmiş kişisel deneyimlerimize göre robotik prostat kanseri ameliyatı yaklaşık 1,5-2 saat sürmektedir.
Prostat kanseri ameliyatlarının sadece geleneksel açık cerrahi ile yapıldığı dönemde, ABD’li ürolog Ralph Clayman 1991’de ilk laparoskopik radikal prostatektomi ameliyatını gerçekleştirmiştir. Laparoskopik radikal prostatektomi yukarıda belirttiğimiz avantajlardan dolayı tüm dünyada ve ülkemizde hızla yaygınlaşmıştır. Laparoskopi eğitim ve öğrenim eğrisinin çok uzun sürmesi nedeni ile tecrübe kazanmanın çok değerli olduğu ve laparoskopik ameliyatların tecrübeli cerrahlar tarafından yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
Doç. Dr. Serdar Aykan laparoskopik cerrahide 13 yıllık 3000’den fazla başarılı vaka tecrübesine sahiptir.
HIFU prostat kanseri tedavisinde yeni nesil bir uygulamadır. Açılımı, High Intensity Focused Ultrasound şeklindedir. Yani Yüksek Yoğunluklu Odaklanmış Ultrason Dalgalar. Prostatın sadece kanser olan bölümünü hedeflediği için Fokal Tedavi olarak da isimlendirilir. Farklı Fokal tedavi türleri mevcuttur. HIFU bu tedavilerden biridir.
HIFU temelde prostattaki kanser hücrelerinin yüksek yoğunluklu enerji kullanılarak yok edilmesi işlemidir. Erken aşamada olan, prostatla sınırlı bazı prostat kanseri olgularında güvenle uygulanabilen bir tedavi yöntemidir. Vücutta herhangi bir kesi yapılmaz. Hastanın makat bölgesinden ince bir tel ile girilerek prostata ulaşılır ve işlem gerçekleştirilir. Kanserli prostat dokusu yüksek yoğunluklu ultrason dalgalarıyla kesilerek vücut dışına çıkarılır.
Operasyon öncesi kanserin prostatın hangi kısmında olduğu belirlenir. Tümöral dokunun bir haritası çıkarılır. Hasta işlemden önceki 6 saat bir şey yemez ve içmez. Bağırsakları tamamen boşaltmak için lavman yapılır.
Üroloji uzmanı ince bir prob ile makattan girer, prostatın tümörlü kısmına ulaşır ve odaklanmış ultrason dalgalarıyla tümörü parçalar. Burada 85-100 derecelik bir ısı artışı olur. Cerrah, tüm ameliyatı monitörden izleyerek geçekleştirir.
İşlem anestezi altında, ameliyathane ortamında yapılır. Tümöral dokunun büyüklüğüne göre işlem 1-2 saat sürebilir.
HIFU prostat kanserinin erken evresinde, tümör küçük ve yayılmamışken uygulanabilen bir yöntemdir. HIFU hangi hasta gruplarında tercih edilir?
HIFU’da hastanın vücudunda bir kesi yeri açılmadığı ve prostatı tamamen alınmadığı için hasta önemli avantajlara sahip olur. Bunlar nelerdir:
Bir üst maddede belirttiğimiz avantajlara karşın HIFU halen prostat kanseri tedavisinde sınırlı oranda kullanılan bir tedavidir. Bunun birkaç farklı nedeni vardır. İlki prostat kanserinin genellikle erken evrede fark edilmeyişi ve tümörün büyümesidir. Bu durumda prostatı tamamen almak daha iyi bir seçenek olur. İkincisi ise gelişen tüm teknolojilere karşın prostat kanseri tedavisinde halen altın standardın radikal prostatektomi ameliyatı olmasıdır. Yani kanserli prostatın cerrahi olarak tamamen vücut dışına çıkarılması… Peki, HIFU hangi hastalara uygulanmaz? Tümöral doku büyüdüyse, yayıldıysa, farklı bir organa metastaz yaptıysa HIFU yöntemi tercih edilmez.
Prostatta ortaya çıkan kanser hücresi ilerlemiş ve diğer organlara yayılmışsa kemoterapi tedavisini uygularız. Kemoterapi ilaçları hastaya damardan veya ağız yoluyla verilebilir. Prostat kanseri tedavisinde kemoterapi hormon tedavisiyle birlikte uygulanır. Kemoterapi ayrıca radikal prostatektomi ameliyatından sonra da değerlendirilir. Kanserin türü, yayılma durumu, hastanın genel sağlığı tedavi sürecini ve aşamalarını şekillendirir. Kemoterapinin hastaya çeşitli yan etkiler olur: anemi, saç dökülmesi, kusma, yorgunluk, ishal, iştahsızlık.
Radyoterapi (ışın tedavisi) ile kanser hücrelerini yok etmek amaçlanır. Radyoterapi günümüzde kanser tedavisinin en önemli aktörlerinden biridir. Prostat kanseri tedavisinde de kanserin evresine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak radyoterapiye başvururuz. Kanserin prostat dışına yayılmadığı yani farklı uzak organlara metastaz yapmadığı durumlarda prostat kanserine ışın tedavisi uygulanır. Radyoterapi vücut dışından uygulanabileceği gibi doğrudan radyoaktif maddelerin vücut içine yerleştirilmesiyle de uygulanabilir. Bu işleme brakiterapi denir.
Prostat kanseri hastalarımızın aklını en çok karıştıran sorulardan biri, “ameliyat mı radyoterapi mi” sorusudur. Hastanın erken evrede bir tümörü varsa 2 tedavi de olumlu ve benzer sonuçlar vermektedir. Ancak bazı farklılıklar vardır.
İleri evre prostat kanserinde hormon tedavisinden yararlanırız. Ayrıca düşük evredeki prostat kanseri tedavisinde de radyoterapi hormon tedavisiyle desteklenebilir. Prostat kanserinde hormon tedavisi vücudun erkeklik hormonu olan testosteronun seviyesini düşürmek için uygulanır. Neden? Çünkü prostat kanseri ilerlerken testosteron hormonundan beslenir. Hormon tedavisi ilaçlar ile yapılabileceği gibi doğrudan testisleri ameliyatla çıkararak da yapılabilir.
Hastanın karın bölgesinde beş adet küçük kesi açılır. Birinden kamera diğer ikisinden ise laparoskopik çalışma aletleri vücut içinde yerleştirilir. Robotik cerrahide olduğu gibi cerrah tümörlü dokuyu keserek özel bir torba ile vücut dışına çıkarır.
Kesin bir rakam vermek mümkün olmasa da robotla yapılan ameliyatlardaki gibi yaklaşık 1,5-2 saat süreceği söylenebilir. Hastanın genel durumu, tümörün özellikleri ve cerrahın tecrübesi nihai zamanı belirler.
Radikal prostatektomi ameliyatlarında prostatla birlikte hastanın meni kanallarını ve meniyi oluşturan bezlerini de çıkarmamız gerekir. Tam iyileşme ancak bu şekilde sağlanabilir. Nihayetinde normal yolla çocuk sahibi olmak mümkün olmaz. Ancak tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olunabilir.
Evet, hem açık hem kapalı prostat kanseri ameliyatı sonrası idrar kaçırma görülebilir. Ancak bu durum geçicidir. Zamanla idrar kaçırma miktarı azalır. Sıklıkla 3. aya kadar tamamen ortadan kaybolur. Kapalı ameliyatın en önemli avantajlarından biri bu noktada ortaya çıkar. Laparoskopik cerrahide organlar ve dokular on kat daha büyük görüntülenir. Yetenekli ve deneyimli cerrahlar tarafından yapılan ameliyatlarda idrar tutma becerisini sağlayan dokulara müdahale riski oldukça azalır. İdrar kaçırma komplikasyonu oldukça nadir oluşur.
Ameliyattan sonra ortalama 4 gün hastane yatışı yapılır. Ardından hasta taburcu edilir. Taburculuk esnasında sonda çıkarılmadıysa üç dört gün içinde sondanın çıkarılması için tekrar hastaneye gelmeniz gerekir. Bu zaman diliminde ya da sonda çıktıktan sonra gelişen bazı durumlarda hekiminize telefonla ulaşmanız veya hastaneye gitmeniz gerekebilir. Bunlar nelerdir:
Prostat Kanseri Ameliyatı Sonrası Hastaları Ne Bekler? Detaylı Bilgi Alabilirsiniz
Perinal Radikal Prostatektomi, prostat kanseri tedavisinde uyguladığımız bir ameliyat tekniğidir. Radikal prostatektomi ameliyatından farkı ise vücutta kesi yapılan yerin farklı oluşudur. Standart prostat kanseri ameliyatını hastanın karın bölgesinden yaparız. Perinal prostat kanseri ameliyatında ise yumurtalık ve makat arasındaki bölgeden vücudun içine girerek prostatı vücut dışına çıkarırız. Bu yöntemde prostata ulaşmak için kaydedilen yol daha kısadır. Böylece prostatı vücut dışına çıkarmak daha kolaydır. Ayrıca karın bölgesinden yapılan ameliyatlarda karın şişirilir. Bunun içinde bağırsaklara karbondioksit verilir. Bu da ameliyat sonrası gaz problemi ve kabızlığa yol açabilir. Hatta kesi yeri fıtığına neden olabilir. Ancak perinal yöntemle bu gaz sorunu ortadan kalkıyor. Ek olarak hastanın karın bölgesinde herhangi bir iz olmuyor. Bu ameliyat hem laparoskopik hem robotik cerrahi ile gerçekleştirilebilir.
Prostat kanseriyle sıklıkla 50 yaş sonrası erkeklerde karşılaşırız. Ancak maalesef her yıl daha genç prostat kanseri hastalarıyla karşılaşıyoruz. Literatürde otuz yaş altı erkeklerde de prostat kanseriyle karşılaşılmıştır. Ancak bu oran oldukça azdır.
Geç kalınmış prostat kanseriyle kast edileni son evre (4.evre) olarak yorumlarsak hastalığın halen tedavi edilebileceğini söyleyebiliriz. Prostat kanserinin 4. Evrede dahi tedavisi mümkündür. Ancak bu evrede kanserin prostata komşu olan doku ve organlara yayılımı söz konusudur. Örneğin mesaneye bir yayılım varsa mesanenin de alınması gerekir. Yine radyoterapi, kemoterapi gibi ilave tedaviler değerlendirilir. Kanser çok daha farklı bir organa örneğin akciğere metastaz yaptıysa ilgili alanın uzmanlarıyla yeni tedavi seçenekleri göz önünde bulundurulur.
Prostat kanseri ilk olarak mesane ya da rektum gibi komşu organlara yayılabilir. Kanser metastaz yaptı ise kemiklere ve omurgaya sıçrayabilir. Son evrelerde ise akciğer, karaciğer hatta beyinde metastaz görülebilir.
Kahvenin prostat kanserini önlediğine dair bir veri yok. Ancak literatürde Japon ürologların kahvenin prostat kanserine bir etkisi olup olmadığını araştırdığı bir çalışma mevcut. Araştırma 16 fare üzerinde yapılmış ve kahvenin içinde bulunan “Kahweol asetat ve kafestol” maddelerinin prostat kanserinin büyüme hızını yavaşlattığı gözlenmiş. Kontrol grubunun tümörü, deneyin 11. gününde yüzde 342 büyürken kahve bileşenleri verilen grubun tümörü yüzde 167 büyümüş. Araştırmanın deneysel olduğunu ve sadece 16 fare üzerinde yapıldığını tekrar hatırlatalım.
Evet. Anne, baba, kardeş ya da farklı bir akrabasında kanser olan kişinin kendi kontrollerini erkenden yaptırması çok çok önemlidir. 40 yaşından sonra bu kontrol mutlaka yapılmalıdır. Ancak öncesinde de üroloji muayenesine gitmek ve PSA testi yaptırmak mantıklı olur. Prostat ve testis kanseri sadece erkeklerde olur, ancak diğer ürolojik kanserler de (mesane ve böbrek) erkeklerde daha sık görülmektedir.
Neredeyse tüm kanserler gibi prostat kanserinin de yaşamı tehdit eden bir tarafı vardır. Bir erkeğin prostat kanseri olma riski %16’dır. Prostat kanseri nedenli ölüm riski ise %2,9’dur.
Prostat kanseri tedavi edilmiş hastaların 5 yıllık sağ kalım oranı neredeyse %100’dür. 10 yıllık oran %98 ve 15 yıllık oran ise %95’dir.
Obezite, prostat kanseri riskini artırıyor. Ayrıca prostat kanserine yakalanmış obez hastalarda hastalık daha kötü seyredebiliyor.
İkinci görüş her zaman iyidir. Sadece sağlık hizmetlerinde değil her konuda öyle. Tecrübesine ve eğitimine inandığınız bir hekimden daha fikir alabilirsiniz. Ancak iki hekim de aynı tanıyı koyduysa başka bir hekim görüşüne daha başvurmak kafa karışıklığı yaratabilir, tedavinin ertelenmesine yol açabilir.
Rektumdan yaptığımız parmakla prostat muayenesi prostat hastalıklarına tanı koymanın en önemli araçlarından biridir. Uzman bir ürolog bu muayene ile prostatta bir sorun olup olmadığını anlar. Kesin tanı için ileri tetkiklere başvurur. Kandan baktığımız bir test olan PSA tabii ki önemlidir. Her kanser PSA salgılamayacağı gibi her yüksek PSA da tek başına kanser belirteci değildir. Parmakla yapılan prostat muayenesi acı vermeyen, saniyeler içinde yapılan basit bir kontroldür.
Prostat kanseri erken dönemde herhangi bir belirti vermez. Kişinin hayatında bir değişikliğe neden olmaz. Ancak zaman geçip tümör büyüdükçe idrar yollarına bası yapar, zor ve sık idrara neden olur. Ayrıca menide kan görülebilir, kemik ağrısı ve kilo kaybı gözlenebilir. Bu yüzden sık sık erken tanının önemli olduğunu vurgularız.
Her PSA yüksekliği prostat kanseri anlamına gelmez. Total PSA ile serbest PSA değerlerini oranlarız. Serbest/total oranı 0.19’dan daha düşükse kanserden şüpheleniriz. Diğer bir ölçüm de PSA dansitesidir. Bunda da PSA değeri prostat hacmine bölünür. Çıkan sonuç 0.15’ten yüksekse prostat kanseri şüphemiz biraz daha artar. Sonuçta kesin tanı için biyopsiye başvururuz.
Günümüzde hastadan önce Multiparametrik Prostat MR isteriz. MR görüntüsünü biyopsi cihazına yükler ve prostatın tümörlü olduğunu düşündüğümüz kısımlarından parça alırız. Bu işleme füzyon biyopsisi deriz.
Farklı bir yöntem olan “in bore biyopsi” de ise hasta MR cihazındayken prosattan biyopsi almak mümkün olur. Bu teknoloji şu an için ülkemizde mevcut değildir. Ancak her halükarda sadece MR ile tanı koymak mümkün değildir.
Prostat kanseri hastalarının büyük bir kısmı ameliyata ihtiyaç duyar. Ancak biyopsi sonucunda dokunun yarısından azında saldırgan olmayan kanser tespit ederiz. Burada baktığımız kriter Gleason Skorudur. Bu skor 6 ile 10 arasında değişir. 6 kanserin yavaş ilerleme potansiyelini ifade eder. 10 ise tümöral dokunun aşırı hızlı ilerleme ve çoğalma potansiyeli olduğu anlamına gelir. Yani Gleason Skoru örneğin 6 ise hastaya bir tedavi uygulamamak onu yerine takip altına almak yerinde bir tercih olur. Bu tür hastaların 6 ayda bir PSA’sına ve 2 yılda bir de prostat biyopsisine bakmak gerekir.
Günümüzde prostat kanseri ameliyatlarında altın standart kapalı cerrahidir. Ülkemizde laparoskopik olarak bu ameliyatı yapabilen ürologların sayısı oldukça fazladır. Bu nedenle açık cerrahi bir seçenek olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır. Kanser kontrolü açısından açık ve kapalı cerrahi arasında belirgin bir fark yoktur. Ancak idrar tutabilme ve sertleşebilme becerileri kapalı ameliyatta daha az risk altındadır. Öte yandan bazı Avrupa Birliği ülkelerinde (Bulgaristan, Romanya dünyanın birçok ülkesinde gerek ekipman yetersizliği gerekse laparoskopik cerrahi eğitimi almış ürologların azlığı nedeniyle halen açık cerrahiyle prostat kanseri ameliyatları yapılmaktadır. Bu hastaların da imkanları dahilinde kapalı cerrahiyle ameliyat olmaları önerilmektedir.
Yapılan çalışmalar herhangi bir vitamin ya da ilaç ile prostat kanserinin önlenemediğini göstermektedir.
Genetik yatkınlık, baba veya baba tarafındaki akrabalarda prostat kanseri geçmişi en önemli iki risk unsuru. Sigara kullanımı bir diğer önemli faktör. Obezite ve kolesterolü yükselten gıdalardan yoğun beslenme de yine prostat kanseri riskini artırır. Ayrıca yapılan bazı çalışmalarda siyah ırkta prostat kanserinin daha sık görüldüğü buna karşın Asya ülkeleri halklarında ise bu oranın daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu ülkelerde prostat kanseri Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’ye göre daha düşük seyretmektedir.
40-45 yaşlarında yıllık düzenli üroloji muayenesine, prostat kontrollerine ve kandan bakılan PSA değerlerini ölçtürmeye başlamak gerekir. Ailede prostat kanseri öyküsü varsa biraz daha erken 40 yaş ile birlikte bu kontrollere başlanması önerilir.
Füzyon biyopsi yapılacaksa evet gerekiyor. Prostat kanserinin kesin tanısı için biyopsi yapılır. Farklı biyopsi türleri olmakla birlikte biz kliniğimizde bugün için en güvenilir prostat biyopsisi yöntemi olan füzyon biyopsisini tercih ediyoruz. Füzyon biyopsisi öncesi hastanın multiparametrik prostat MR görüntülemesinin yapılması gerekir. Prostat biyopsisi hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız
Evet, bu iki hastalık semptomları itibariyle birbirine karışabilir. Çünkü ikisi de yukarıda benzer belirtilerle kendini gösterir. Dahası kimi zaman prostatit olgularında PSA değeri yüksek de gelebilir. Bu da hem hekimde hem hastada prostat kanseri şüphesini ortaya çıkarır. Yapılan görüntülemelerle kanser şüphesi ortadan kaldırılamıyorsa son aşamada prostat biyopsisine başvurulur. Hastada prostat kanseri olmadığı ortaya konur. Prostatit ile prostat kanseri arasında bir ilişki olmadığını ve prostatitin prostat kanserine dönmeyeceğini de belirtelim.
Tümör prostata lokalizeyse yani prostat dışına çıkmadıysa prostat kanseri kesin olarak tedavi edilebilir. Ancak tümörün farklı bir organa yayıldığı (metastaz yaptığı) olgularda tedaviye kemoterapi, hormon terapisi ve hedefe yönelik tedaviler (akıllı moleküller) eklenebilir.
Gerekebilir. Biyopsi sonucu negatif çıksa dahi hastanın semptomları devam ediyorsa PSA sonucu normalin üzerinde seyrediyorsa bu tür hastalarda çeşitli nedenlerle biyopsiyi tekrarlamak gerekebilir. Peki, neden böyle bir durumla karşılaşılır? Farklı nedenleri olabilir. Kullanılan biyopsi yöntemi güncel olmayabilir, doğru teknikle yapılmayabilir ya da işlemi yapan hekim yeterli deneyime sahip olmayabilir. Öte yandan bugün uyguladığımız füzyon biyopsisi de yaklaşık %95’lik bir güven oranıyla yapılmaktadır. Yani az da olsa tümörü tespit edememe riski söz konusudur.
Not: Bu içerik Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Serdar Aykan tarafından yazılmıştır. Dr. Aykan ürolojik hastalıkların tanı ve tedavisi üzerine 20 yıldan uzun bir kariyere sahiptir. Randevu ve detaylı bilgi almak için telefon ve mail üzerinden kendisine ulaşabilirsiniz.
İdrar Kaçırma Tedavi Edilebilir Egzersiz yapmak, çay ve kahve tüketimini kısıtlamak, ideal kiloyu korumak gibi…
Böbrek Kanserinden Korunmanın Yolları Böbrek kanseri, prostat kanserinden sonra, mesane kanseri ile birlikte en sık…
Üriner Diversiyon: Ürostomi mi Yapay Mesane mi? Üriner diversiyon, mesanenin alınması veya işlevini kaybetmesi durumunda…
Prostat Kanserini Önlemenin Yolları Prostat kanseri erkeğe özgü olan ve erkeklerde en sık görülen kanser…
İdrar Retansiyonu, Mesanenin Tam Boşalamaması İdrar retansiyonu kişinin idrar yapabilmesine rağmen, mesanesindeki idrarın tam olarak…
Yaşlanma ile Ortaya Çıkan Ürolojik Sorunlar Yaşlanmayla birlikte birey birçok farklı hastalıkla karşı karşıya kalabilir.…